Ey iman edenler, Allah ve peygamberinin önüne geç­meyin. Allah’a karşı muttaki davranın; doğrusu Allah işitir ve bilir.

(Hucurât 1,2)

İman edenler, iman şerefiyle şereflenenler, kendilerini Allah gü­vence­sinde hissedenler, Allah diniyle, Allah âyetleriyle emniyeti ya­şayanlar, Allah’a kullukta güven bulanlar, Allah’la kendilerini emni­yet­te bilenler, Allah ve Resû­lünün en doğru, en güzel yolu gösterdiğine güvenenler Allah ve Resûlünün önüne geçmemelidirler. Allah ve Re­sû­lünün önünde yürümemelidirler. Allah ve Resûlünün peşi sıra git­melidirler. Allah ve Resûlüne sormadan, Allah ve Resûlünden izin al­madan hiçbir şey yapmamalı, hiçbir karar vermemelidir­ler. Rabbimiz biz mü’minlerden bunu istiyor. Ukalâlık etmeyeceğiz. Kendi düşünce­lerimizi, önyargılarımızı, başkalarının düşüncelerini Kitabın ve sünne­tin önüne geçirmeyeceğiz. Gündemlerimizi kendimiz belirlemeye kalkış­mayacağız. Hayatımızı Allah’ın kitabı ve Resûlünün sünneti belirle-ye­cek. Eğer gerçekten inanmışsak, gerçekten bu sözümüzde sami-miy­sek o zaman zinhar Allah ve Resûlünün önüne geçmemeliyiz. Allah ve resûlünün koyduğu kuralların, buyrukların, yasaların, kanunların, dinin, bizden istediği hayat programının önüne alternatif bir din, alter­natif bir kanun, alternatif bir yol, alternatif bir değer yargısı koyarak onun önüne geçmemeliyiz.

 

Allah’ın kitabı ve resûlünün sünnetinin önüne geçmemek zo­rundayız. Allah ve Resûlü ne diyorsa öylece kabul etmek, öylece inanmak, öylece ha­yat sürmek zorundayız. Bu âyetin emriyle kendi hayatlarımızı bir sorgulaya­lım. Acaba bizler Müslüman’ız dediğimiz halde, Allah ve Resûlüne iman edi­yoruz dediğimiz halde kendi bilgile­rimizi, kendi anlayışlarımızı, kendi önyar­gılarımızı, kendi hevâ ve he­veslerimizi Allah’ın kitabının ve Resûlünün sünne­tinin önüne mi geçi­riyoruz? Kitabın ve peygamberin önünde mi gidiyoruz? Kitaba ve pey-gambere danışmadan mı hayat yaşıyoruz? Acaba bizler şu anda ken-dimizi hayata etkin mi zannediyoruz? Acaba Allah’ın kitabına, Al­lah’ın peygamberine sormadan kendi kendimize hayat programı yap­maya mı çalışıyoruz? Ne yapacağımızı, nasıl yaşayacağımızı, nasıl giyineceğimizi, çocuklarımızı nasıl ve nerede eğiteceğimizi, nereler­den kazanıp nerelerde harcayacağımızı, hangi meslekleri seçeceği­mizi Allah ve Resûlüne sorma­dan kendi kendimize belirlemeye mi kalkışıyoruz? Yâni bizim hayat prog­ramlarımızı kim belirliyor? Çocuk­larımızın mektebine, evimize, malımıza, dükkânımıza, tezgahımıza, düğünümüze, derneğimize, hukukumuza, eğitimimize, sosyal ve siya­sal yapılanmalarımıza, gündüzümüze gecemize iliş­kin programlarımı­zı kim yapıyor? Tüm bu programlarımızı Allah ve Resûlü mü belirliyor? Yoksa biz mi? Kitap sünnet mi belirliyor, yoksa bizim heves­le­rimiz mi? Hayatımızın kaçta kaçına kitap ve sünnet karışıyor, kaçta kaçına biz kendimiz, yahut da Zerdüşt karışıyor? Eğer nefisle­rimiz, arzularımız, heveslerimiz buyuruyor biz yapıyorsak, arzu ve hevâlarımız istiyor, biz yapı­yor-sak, ya da Zerdüşt buyuruyor biz yapı­yorsak, nefislerimizin ve Zerdüştle­rin boş bırakıp gaflet ettikleri bö­lümü de Allah ve Resûlünün arzularıyla dol­duruyorsak o zaman bile­lim ki biz de Allah ve Resûlünün önüne geçiyoruz demektir, Allah ko­rusun.

 

Ne kendimiz bu kitabın ve peygamberin önüne geçeceğiz, ne de baş­kalarını, başka şeyleri, başka kitapları, başka sistemleri, baş-ka yasaları geçireceğiz. Ne bir oyun ve eğlenceyi, ne bir felsefi hare-keti, ne bir mal mülk hesabını, ne bir makam mansıp hedefini bu kitabın önüne geçireceğiz. Kita­bın ve sünnetin önüne hiçbir şeyi ge­çir-meyeceğiz. Hayat felsefemizi, ce­maat felsefemizi, hizipçiliğimizi, grupçuluğumuzu bir kenara bırakacağız, sadece Rabbim bana ne de-di? Resûlüm benden nasıl bir hayat istedi? Rabbimin istediği hayatı resûlüm bana nasıl örnekledi? diye Allah ve Resû­lüne kulak verece­ğiz. Şimdiye kadar elimizden düşürmediğimiz kitapları eli­mizden bir atacağız.

 

İşte gördük bu kitaplar bizi adam etmedi. Bizi bir nok­taya götürmedi. Peygamberin önüne geçirdiğimiz şu kutsal şahsiyetleri de bir kenara bırakacağız. Bu kitabı ve peygamberin sünnetini elimize alacağız. Tüm varlığımızı, kalbimizi, gözümüzü, kulağımızı, düşün­cemi-zi, amelimizi bu kitaba ve peygambere çevireceğiz. Tüm varlığı­mızla Allah’a ve Resûlüne yöneleceğiz. Her şeyimizi kitaba ve pey­gambere endeksli yapacağız. Kitapla düşüneceğiz, peygamberle yü­rüyeceğiz, tüm hayat problemlerimizi vahiyle çözümleyeceğiz. Vahiy kaynaklı bir hayat yaşayacağız. Hayat felsefemizi bir yerlerde oluştu­rup sonra da bunu vahye onaylattırmaktan vazgeçeceğiz. Kitabı ve sünneti merkep değil, rehber kabul edeceğiz.

 

İnsanı hedefe merkep de götürür, rehber de. Ama birisine teslim olunur öyle götürür, ötekisi teslim alınır öyle götürür. Bizler kitap ve sünneti merkep değil rehber kabul edecek, teslim almaya, akıl ver-meye, yol göstermeye kalkışma­yacağız. Yâni düşün­cemizi, inancımızı kitap ve sünnet dışı kaynak­lardan oluşturup onu vahye onaylattırmaya kalkışmayacağız. Tüm öncelikli bilgilerimizi atıp vahye yöne­le-ceğiz. O ne dediyse, nasıl de­diyse öylece kabul edip bir hayat yaşayacağız inşallah.

 

Çünkü yeryüzündeki tüm kitaplar, kitapçıklar, ister daha önce Al­lah’tan gelmiş, ama sonradan insanların tahrif ettikleri kitaplar ol­sun, isterse insanların kendi elleriyle Allah’ın indirdiği kitaplardan esinlenerek yazdıkları, oluşturdukları kitaplar olsun fark etmez, beşe­rin elinin değdiği, kaleminin işlediği hiçbir kitap bu kitabın ye­rine ge­çemeyecektir. Hiçbir kitap bu kitaptan öne alınamayacak, önde tutu­lamayacaktır. Ve yeryüzünde hiçbir lider, hiçbir önder de Hz. Muham-med’in (a.s) önüne geçemeyecektir. Hiçbir meşgale, hiçbir program, hiçbir uğraşı vahiyden öncelikli olamaz. Hele şu şu işlerimizi bir biti-relim, hele bir emekli olalım, hele ekonomik problemlerimizi bir hal-ledelim, hele şu okulu bir bitirelim, hele bir evlenelim de vahyi ta­nı-maya ondan sonra başlayalım diyemeyiz. Ne mesleğimizi, ne meş­re-bimizi, ne partimizi, ne siyasal anlayışımızı vahyin önüne geçireme­yiz. Vahiy her şeyin önünde olmalıdır. Müslümanlığımız her şeyin önünde olmalıdır. Vahye dayalı Müslümanlığımız babalığımızın, ko­calığımızın, evlâtlığımızın, siyasetçiliğimi­zin, tüccarlığımızın önünde olmalıdır.

 

Biz önce müslümanız, sonra babayız, önce müslümanız, son-ra ko­cayız, önce müslümanız, sonra tüccarız demeliyiz. Değilse ba-balığımızı Müslümanlığımızın önüne geçirirsek, çocuklarımızdan vahyin istemediği şeyleri isteyen tâgut bir baba olarak açığa çıkabiliriz Allah korusun. Evlâtlığı­mızı Müslümanlığımızın önüne geçirirsek, ebe-veynimizin her istediğini yapa­rak onları tanrılaştıran veya onların hiç bir dediğini yapmayarak onlara isyan bayrağını çeken bir evlât ola­rak açığa çıkabiliriz. Veya eğer siyasetçiliğimizi Müslümanlığımızın önüne geçirirsek, Allah’ın istemediği yasaların altına imza atan bir tâgut siya-setçi olarak açığa çıkabiliriz. Onun içindir ki vahyi, vahye dayalı Müslümanlığımızı ön plana alacak, her şeyimizi vahiy kaynaklı, vahiy endeksli yapacağız. Eğer gerçek hikmete, gerçek bilgiye ulaşmak isti-yorsak, eğer nîmet ehli olmak, hakîm olmak istiyorsak, yeryüzünde hiç bir varlığın ulaşamaya­cağı yaratılış bilgisine, Allah bilgisine, kulluk bilgisine ulaşmak istiyorsak, sü­rekli Hakîm olan Rabbimizden gelen bu kitapla beraber olmak zorundayız. Hikmetin, bilginin kaynağından gelen bu kitabı tanımak zorundayız. Hakîm olan Allah’ın hikmet dolu âyetlerine kulak vermek zorundayız. Tüm hayatı­mızda bu kitabı hareket noktası kabul etmek zorundayız. Değilse Allah’ın kitabından haberdar olma­yan insanların cehaletten kurtulmaları kesinlikle mümkün değildir.

 

Dün de, bugün de, yarın da yeryüzünün en âlim insanları Müslüman­lardır. Bu kitabı bilenler âlimdir, bu kitapla beraber olanlar bilgindir. Bu kitaptan haberdar olanlar hikmet sahibidirler. Kâfirler ve müşrikler yeryü­zünün en cahil, en akılsız insanlarıdırlar. Çünkü gerçek bilgi va­hiydir. Gerçek bilgi Allah’ın bildirdiği bilgidir. Öyleyse ilim Müslüman’a aittir. Kur’an’ı ve sün­neti tanıyan kişi, vahiyden haberdar olan kişi dünyanın en âlim kişisidir. Va­hiyden habersiz yaşayan insanlar, hem dünyalarını, hem de âhiretlerini ber­bat etmiş cahil insanlardır.

 

Tüm dünya şahittir ki Kur’an’ın yeryüzünü şereflendirdiği ilk dö­nemde yeryüzünün en cahil toplumu Kur’an sayesinde yeryüzünün en âlimleri ol­muştur. Dünyanın en bedevî insanlarını bu kitap dünya­nın âlimleri, en ha­kimleri, en âdil yöneticileri, en örnek insanları yaptı. Sadece dünyanın değil âhiretin de en âlimi yaptı bu kitap onları. Öy­leyse bunu, bu değişmez gerçeği tüm insanlığa ilân ederek diyorum ki; ey insanlar! Ey Allah kulları! Durumu­nuz, konumunuz, makamınız, koltuğunuz, renginiz, cinsiyetiniz, diplomanız, kariyeriniz, tahsiliniz, ne olursa olsun, gelin, Hakîm olan Allah’ın Hakîm olan ki­tabına yönelelim. Hikmete ulaşma yolumuz her zaman açıktır. Rabbimiz tüm kullarının önüne böyle bir rahmet kapısı açmıştır. Rabbimizin açtığı bu rahmet kapısından istifade etmesini bilelim ve yeryüzünde hiç bir kay-nağın sunamayacağı, hiç bir üniversitenin sağlayamayacağı, hiç bir mü­essesenin veremeyeceği en üstün bilgi­lerle, hikmet ve kulluk bilinciyle dona­nıp dünyanın ve âhiretin en âlimleri olma imkânını elde edelim.

 

Gelin Allah aşkına vahyin önüne başka şeyleri geçirmekten vazgeçe­lim. Şu kutsallaştırdığımız önderlerimizi, şu kendi oluşturdu­ğumuz kitapları­mızı bir kenara bırakalım. Gelin göğsümüzü eğip bük-meden, bir şeylerin arkasına saklanmadan, tüm varlığımızla, kal­bimi-zi, gözümüzü, kulağımızı, düşüncemizi, amelimizi kitaba ve pey­gam-bere çevirelim. Tüm varlığımızla Allah’a ve Resûlüne yönelelim. Her şeyimizi kitaba ve peygambere endeksli yapalım. Kitapla düşüne­lim, peygamberle yürüyelim. Tüm hayat problemle­rimizi vahiyle çö­züm-leyelim. Vahiy kaynaklı bir hayat yaşayalım. Hayat felsefemizi bir yer-lerde oluşturup sonra da bunu vahye onaylattırmaktan vazge­çelim. Tüm öncelikli bilgilerimizden, önyargılarımızdan sıyrılıp vahye yönele­lim. Hayat felsefelerimizi bir kenara bırakalım. Cemaat felsefemizi bir tarafa bırakalım. Hiçbir şeyi kitabın ve sünnetin önüne geçirmeyelim. Tertemiz bir bakış, berrak bir gönülle vahye yönelebilirsek kesinlikle bilelim ki kitap bize esrarını açacak, bize doğruyu, hakkı, sırat-ı müs­takimi gösterecektir.